17 Aralık 2010 Cuma

İyi bir gözlemci misiniz?

Yoğun iş temposunda aklımızdaki problemlere o kadar odaklanırız ki, etrafımızda olup bitenlerin farkına varmayız. Bazen dalıp gideriz, yanımızda biri seslense dahi duymayız. Bu durum stres yoğunluğuna göre dönem dönem sıklaşabilir. Bazen günlerce süren uyku hali, konsantrasyon ve motivasyon düşüklüğü olarak karşımıza çıkar.
İnsan vucudu kendi içinde çalışan bir mekanizmadır. Dış dünya ile bağlantımızı 5 duyu organımıza gerçekleştiririz. Eğer bu duyularımız körelirse hayat öylece akıp gider. İyi bir gözlemci olmanın önemi de tam burda ortaya çıkıyıor. Gözlemciliğe giden yol 5 duyu organımızdan geçiyor.
Peki duyularımızı açmak ve içinde bulunduğumuz bu uyku halinden kurtulmak için ne yapmalıyız.
 Her sabah sessiz bir oda bulun ve duyularınızı açmak için kendinize zaman ayırın. Gözlerinizi kapatın ve bildiğimiz ortamdan kendinizi tamamen sıyırarak algılarınıza yoğunlaşmaya çalışın. Sırayla bütün duyularınıza tek tek odaklanın. Önce, sadece kulaklarınıza odaklanın. En derinden gelen sesleri bile duymaya çalışın ve bu seslerin ne sesi olduğunu anlamaya çalışın. Anlamadıklarınızı ne sesi olabileceğiniz hayaledin. Hayal kurarken gerçeklere bağlı kalmak zorunda olmadığınızı unutmayın. Bu çalışma sizin sahip olduğunuz işitme kapasitenizin farkına varmanızı sağlayacak. Aslında tahmin edebildiğinizden daha iyi duyabildiğinizi göreceksiniz. Daha sonra koku alma duyunuza odaklanın, havayı derin derin koklayın, kıyafetlerinizdeki parfüm kokusunu, saçınızdaki şampuan kokusunu hayal edin. Hatırlamaya çalışın, odada size yabancı gelen bir koku var mı? Acaba ne kokusu olabilir?
Şimdi sıra tat alma duyunuza geldi, bir önceki gece yediğiniz yemekleri, içtiğiniz kahveyi, ağzınızda kalan dişmacunu tadını hissetmeye çalışın. En sevdiğiniz yemeğin tadını hayal etmeye çalışın.  Sonra dokunma duyunuzu harekete geçirin. Elinizle kıyafetlerinize dokunun, kumaşın dokusunu, kabartmaları hissedin. Artık gözlerinizi açma zamanı geldi. Bulunduğunuz odadaki her şeyi gözlerinizle inceleyin. En ufak ayrıntılarına bile dikkatle bakın. Yılardır aşina olduğunuz bu eşyaların şimdiye kadar farketmediğiniz detaylarına bakın. Halıdaki desenleri, perdenin boyunu, odanın köşelerindeki girinti çıkıntıları inceleyin. Etrafınızda sizi bile hayrete düşürecek detaylar olduğunu ve bunları daha önce hiç farketmediğinizi göreceksiniz. Halıdaki desenlerin detayları, veya kıyafetimin dokusunu bilmek elbette günlük hayatınızda bir işinize yaramayacak. Burada amaç, bulunduğunuz ortamda egzersizler yaparak gözardı ettiğiniz duyularınızı tekrar canlandırmanızdır.
Bu yapmış olduğunuz duyulara odaklanma çalışmasını her sabah tekrarlayın, duyularınızı geliştirmesi açısından farklı odalarda yapmanızda fayda var. Belli bir sure sonra bütün duyularınızı tam anlamıyla hissetmeye başlayacaksınız. Vücudunuzun etrafta olup bitenler karşısında daha duyarlı olduğunu görmek hayattan daha çok keyif almanızı sağlayacaktır şüphesiz.

Ne için Çalışıyorsunuz

Herkesin çalışmak için farklı sebepleri vardır. Bu sebepler kişiden kişiye değişir. Fakat esas sebep çalışma karşılığında sağlanan faydadır. Çalışmamız karşılığında sağlayacağımız faydanın bizi ne kadar tatmin ettiği, o işe olan bağlılığımızın en önemli ölçütüdür. Kariyer, para,  ideali gerçekleştirme arzusu, saygınlık gibi beklentileri tatmin ve bağlılık duygusunu tetikleyen unsurlar olarak tanımlayabiliriz.
Bu beklentileri maddi tatmin ve manevi tatmin olarak iki gruba ayıralım. Maddi tatmin için çalışan kişileri "Alışverişçiler", manevi tatmin için çalışanları ise "Aferinciler" olarak isimlendirebiliriz.
Aferinciler,  genellikle birçok kişinin kolaylıkla yapamayacağı, çaba gerektiren işlere yönelirler ve işi tamamladıkları zaman bunu vurgulamaktan gurur duyarlar. Eğer bir aferinciyseniz sizin için alacağınız en büyük ödül “bunu başkaları yapamazdı” sözü olacaktır. Bu sözleri duyduktan sonra maddi bir ödüllendirme önemini yitirmeye başlar. 
Aferinciler “Aferin” furyasını bir kere yakaladıktan sonra işe olan bağlılıkları ve tatminleri sürekli artar, daha çok çalışıp daha verimli sonuçlar elde etmeye başlarlar. Taktir edilme, aferincileri kamçılar. Yeni bir aferin alabilmek için kendi özel zamanlarından fedakarlık etmekten kaçınmazlar. Son derece verici olmaya başlarlar. İşi yapmaya o kadar odaklanırlar ki, önemli olanın işi yapmış olmak değil yorulmuş olmak olduğu yanılgısına düşebilirler. Zaman zaman kendi sorumluluklarında olmayan işlere de el atmaya başlarlar ki asıl durmaları gereken nokta tam da orasıdır. Bu özveriler bir sure sonra suistimal edilecek ve aferinci yavaş yavaş kendi kendini sürüklendiği çıkmazın farkına varacak, harcamış olduğu emekler karşılığında maddi olarak ödüllendirilmediği için motivasyonunu kaybedecektir. Yönetici ve şirkete olan bağlılığı ve özgüveni kırılacaktır.
Aferincileri bekleyen bir diğer tehlike ise çalışma ortamında yaşaması muhtemel anlaşmazlıklardır.  Aferinci kişi, alacağı aferini pek kimseyle paylaşmak istemez. Bu yüzden ekip çalışasına yatkın değildir. Başkasının yaptığı çalışmayı kendine mal etmez ama kendi çalışmasında da başkasının emeği olsun istemez. Kendi başına yapmak ve aferinleri de kendi başına almak ister. Bu yüzden bazı işlerde gereksiz gecikmeler yaşar, kendi yetkinliklerini aşan çalışmalarda hatalar yapabilir. Buna karşın aferinciler ekip arkadaşlarına yardımdan kaçınmazlar, yaptıkaları yardımlar karşılılğında abartılı bir teşekkür yeni yardımlar için gönüllü olmalarına yeter de artar bile.
Aferinciler ne kadar umursamasa da çalışmanın bir de madi boyutu vardır. Maddi tatmin için çalışan, maddi olanaklar vasıtasıyla motive olan kişilerin oluşturduğu grubu ise Alışverişçiler olarak ifade edebiliriz. Çünkü bu grupta yer alanlar çalıştıkları kuruma vermiş oldukaları herşeyin karşılığını maddi olarak alma eğilimindedirler. İşi bir alışveriş olarak görürler. Emeklerinin karşılığını alamadıklarını düşündüklerinde motivasyonları düşer, şirkete olan bağlılıkları kırılır ve yeni arayışlar içine girerler. Aferinciler zam isteyeceklerinde yöneticileriyle konuşmak için ecel terleri dökerken alışverişçiler bu gibi konuları konuşmakta bir sakınca görmezler.
Bir alışverişçiyi en çok tatmin edecek olan ödüllendirme doğrudan para ile ödüllendirmedir. Zam veya yapmış olduğu bir çalışma karşılığında prim uygulaması alışverişçiyi şirkete bağlı tutmak için yeterlidir. Fazla mesailerin ödenmemesi veya prim uygulamasının kaldırılması gibi değişen iş şartlarında alışverişçiler basarlar yaygarayı. Aferinciler ise tam aksine kendilerini daha çok işe vererek “bakın para benim için önemli değil, karşılığını almasam dahi ben çalışırım” imajı yaratmaya çalışırlar.
Bir alışverişçiyi bekleyen en büyük tehlike ise almış olduğu maddi olanaklar sayesinde piyasa şartlarını gözden kaçırması olacaktır. Alışverişçi kendisini ancak daha fazla maddi olanak elde etmek için geliştirir. Eğer elde ettiği maddi olanaklar kendisi için yeterli ise, kendisini geliştirme ihtiyacı duymayacaktır. Durağan çalışma temposuna ayak uyduracaklar, iş arkadaşları kendilerini geliştirirken geride kaldıkalarının farkına varamayacaklardır.
Etrafınıza baktığınızda bariz aferincileri ve bariz alışverişçileri kolaylıkla görebilirsiniz. Özel sektör şartlarında kariyerlerinin ilk yıllarında kişiler aferinci olma eğilimindedirler, tecrübe sahibi olduklarında ise alışverişçi grubuna kayarlar. Fakat ikisinin de tehlikeli yanları vardır.
Aslında doğru olan bir davranış modeli tanımlamak mümkün değil. Doğru olan ne sadece maddi ne de sadece manevi tatminci olmak. Her ikisi de tatmin için önemlidir, bunları dengeleyebiliyorsanız işin sırrını çözmüşsünüz demektir.
Yaptığınız çalışmaların taktir edilmesi gerekir ve şüphesiz bu taktir herkesi memnun eder, fakat bunun maddi imkanlarla da dengeleniyor olması gerektiğini unutmayın. Aferinleri toplarken işin maddi boyutunu kaçırmayın. Diğer taraftan maddi olanaklar sizi ne kadar memnun etse de iyi bir kariyer için asla durmamak gerektiğini unutmayın. Şirkette en yüksek maaşı alan kişi olsanız dahi, bu kendinizi geliştirmeye ihtiyaç duymadığınız anlamına gelmez. Her zaman bir basamak ötesini düşünün. Belki de farkına varmadığınız kariyer fırsatları gözünüzün önünde duruyordur.

Zaman hırsızlarına dikkat

İş ortamında ara sıra kısa molalar vermek, iş arkadaşlarınızla kısa sohbetler etmek dağılan konsantrasyonu tekrar toplamak için faydalı olur. Ama bu sohbetler bazen öyle uzar ki bitmek bilmez. İş hayatında disiplinli insanlarla karşılaşacağınız gibi konuşmayı çok seven, nefes bile almadan kelimeleri birbiri ardına yuvarlayan insanlarla karşılaşmak da mümkün. Karşınızdaki kişi mantıklı bir insansa, sohbeti kısa kesecektir. Ama bahsettiğimiz gibi konuşma bağımlısıysa işiniz çok zor. Konuşurlar da konuşurlar, tıpkı sarmaşıklarla ormanda zıplayan tarzan gibi bir konudan öbürüne atlarlar. Hatta kendi mahrem konularını konuşmaktan bile çekinmezler zaman zaman. Bu sohbetler uzadıkça daha da sinir bozucu olur, sizi esir alırlar. Bir de bakarsınız aynı konuları defalarca dinlemişsiniz.
Bu tür insanların en kötü özelliği konuşma bağımlısı olduklarını bilmemeleridir. Muhtemelen ayıp olmasın diye kimse de uyarmamıştır. Konuşarak başkalarının zamanını çaldıkları gibi, kendi zamanlarını ve enerjilerini de olmuş bitmiş olayları kurcalayarak öldürdüklerinin farkında değillerdir.
Eğer işinize dönmek için susmalarını beklerseniz, kaybeden siz olursunuz, çünkü emin olun bunu asla yapmayacaklardır. Bu tip insanlar genellikle etraflarındaki insanları analiz ederler ve en iyi dinlyiciyi gördüklerinde hemen avlarlar. Sonra size pirincin taşını ayıklamak kalır. Eğer sürekli kendinizi avlanan kişi olarak buluyorsanız harekete geçme zamanı çoktan gelmiş demektir.
Böyle bir insanla karşı karşıya iseniz izleyebileceğiniz birkaç farklı yol var. Hangisini seçeceğiniz sizin tarzınıza bağlı.
Frene basın: Açık olun. Açıkça konuşulan konunun sizi çok ilgilendirmediğini, yapmanız gereken acil işler olduğunu, iş ortamında uzun saatleri sohbet ederek geçirmenin yöneticiler tarafından hoş karşılanmayacağını nazik bir şekilde dile getirin.
Gaza  Basın: Karşınızdak ikişi size anlatacağı konunun ayrıntılarında çok takılıyorsa, ayrıntıları çabuk geçmesi için onu sorularınızla yönlendirin. Mesela size bir yıl önce şehir dışında katıldığı bir semineri anlatırken otel odasını anlatarak başladıysa, hemen seminerdeki konuları sorun, konuları anlatırken uzatmaya başlayınca, dönüş yolculuğunun nasıl geçtiğini sorun, dönüş yolculuğunu anlatırken de hemen, seminerden memnun kalıp kalmadığını sorun. Seminer hakkında yorumlarını anlatırken eğer tekrar böyle bir seminer olursa size de haber vermesinden memnuniyet duyacağınızı söyleyerek konuyu kapatın.
Direksiyonu kırın:  Karşınızdaki kendisi hakkında birşeyler anlatırken aniden araya girerek kendiniz hakkında benzer bir konudan bahsedin ve konuyu kısa keserek “ee işte böyle ne yaparsın biz işimize bakalım”, “ olacak o kadar artık” “ neyse geçmişte kaldı” gibi sözlerle konuyu kapatın  ve hemen arkasından “bugün de yetiştirmem gereken işler var, şunları bir bitireyim” deyip masanıza yönelin.
Sinyal verin: Eğer bu sohbet sizin masanızda gerçekleşiyorsa kaçacak yeriniz de yok demektir. Bu en zor olanıdır. Bu durumda elinizde tek bir seçenek kalıyor. Sinyal verin. Konuluşmanın sizi hiç de ilgilendirmediğinin sinyallerini tepkisiz kalarak verin. Diyelim ki ortak bir dosya üzerinde çalışmanız gerekiyor ve zaman hırsızı sandalyesini yanınıza çekti. Çocuklarının okulda yaptıklarını anlatıyor. Aniden araya girin ve bu projeyi ne zaman teslim edilmesi gerektiğini gibi işle ilgili bir soru sorun. Karşınızdaki muhtemelen ilk seferde anlamayacaktır. Fakat farklı sorularla birkaç kez tekrarladığınızda anlattıkalarının dinlenmediğini anlayacak  ve tepki olarak susacaktır. Bu da başardığınız anlamına gelir.
Otostopçuları almayın:
Tıpkı yol kenarında araç bekleyen otostopçular gibi, kendi özel konualarını konuşmak için birinin durmasını bekleyen zaman hırsızları vardır. Bu kişilerin özel hayatıyla ilgili bir soru sormayagörün, bir kere ilgilendiğinizi düşündüklerinde o konuyla ilgili ne zaman bir gelişme olsa koşa koşa sizi bulurlar. Kendi açtığınız konuyu ilgilenmiyormuş gibi kapatmak sizi tutarsız göstereceği için bunu yapmak da istemeyeceksinizdir muhtemelen. En iyisi ototstopçuyu hiç almamak olacaktır, bir kere aldığınızda ne zaman ineceklerini asla bilemezsiniz
Karşınızdaki kişinin karakterine veya sizin iletişim stilinize göre en doğru yöntemi seçerek zamanınız başkalarına kullandırmaktansa kendiniz kullanmaya başlayın. O sizin hakkınız, başkasının sizi hiç de ilgilendirmeyen maceralarını dinlerken çaresizce susmasını bekleyerek heba ettiğiniz zamanları işinize ve kişisel gelişiminize ayırırsanız geleceğiniz için çok değerli bir yatırım yapmış olursunuz.
Bu tepkileriniz karşısında alınıp kırılanlar olacaktır. Sakın alttan almayın, anlamazlıktan gelin. Kimsenin  gereksiz sohbetlerine katılmadığınız için sizi suçlamaya hakkı yok.

Zaman Yönetimi

Öyle birşey düşünün ki, dünya üzerindeki herkes, yaşı, cinsiyeti ,mesleği ne olursa olsun, bu şeye eşit miktarda sahiptir. Kimsede az, kimsede çok değildir.
“Zaman” bu soruya verilebilecek en uygun cevap. Dünya üzerinde kim olursa olsun, bir günde 24 saate sahiptir.
Zamanı önemli kılan bir diğer özelliği ise depolanamıyor olmasıdır. Ne yaparsanız yapın zaman öylece akıp gider. Hayatınız da zamanla birlikte geçmişin derinliklerine doğru avuçlarınızdan kayar. Zaman hiç bitmez, ama hayatlarımız için ayni şeyi söyleyecek kadar şanslı değiliz.
Zamanı depolamak mümkün değil, artırmak da öyle, bu durumda yapılabilecek en akıllıca hareket onu etkili ve planlı bir şekilde kullanmayı öğrenmek olacaktır.
Zamanı doğru iş için kullanmak.
Bir işi doğru bir şekilde yapıyor olmaktansa, doğru olan bir işi yapıyor olmak çok daha önemlidir. İş hayatında başarının en temel ölçütü işvrenin beklentilerini tam olarak ve gecikmeden karşılayabilmektir. Bir işi elinize alırken kafanızda bir sonuç hayaledersiniz. Yaptığınız çalışmalar kafanızdaki sonuca ulaşmanızı sağlar. İşi tamamladığınızda  karşılaşabileceğiniz en büyük hayal kırıklığı, işvereniniz tarafından “ben senden bunu istememiştim” demesi olur.
Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için ulaşılması gereken sonuç hakkında işin başında hemfikir olmak gerekir. Doğru işi yapmak, işi doğru yapmaktan çok daha önemlidir.
Zaman = Para
Zamanı boşa harcama alışkanlığından vazgeçmek için, zamanın parayla eşit olduğunu bilinmelidir. Gerçekten önemli olmayan bir işe zaman ayırığınızda o işi yapmış olmanızın size ne kazandıracağını düşünün. Eğer birşey kazandırmıyorsa bilin ki kaybettiriyordur. Zamanınızı size daha çok katkı sağlayacak uğraşlarla geçirdiğinizde çok daha kazançlı çıkarsınız.
Damlaya damlaya göl olur
Gerek iş hayatında gerekse günlük hayatta bir işe başlamadan önce 5 – 10 dakikalık boş zamanlar kalır. Bu zamanlar kısa olduğu için bir işe yaramayacağını düşünürüz ve zaman öylece akıp gider. Unutmayin damlaya damlaya göl olur. Bu gibi kısa sürelerde yapmak için elinizin altında bir iş bulundurabilirsiniz. Mesela hafta başında elinizdeki işlere göz atın. Bazı işler vardır ki bölünmeye gelmez, konsantrasyon ister. Ama bazı işler kısa sürelere bölünerek de halledilebilir. Bu tür işlerinizi arada kalan zamanlarınızda halletmek için kenara ayırın. Kesintisiz zamanlarınızı çok daha fazla dikkat isteyen işlere ayırın.

Hem bugünü hem geleceği planlayın
Zamanı etkin bir şekilde kullanmak için bir adım sonrasını da bugünden planlamış olmak gerekir. Bu yüzden yapacağınız planları uzun, kısa ve orta vadeli olarak ayırın. Sadece yakın zamanda teslim edeceğiniz işleri planlarsanız, daha uzun vadeli işleri kaçırma ihtimaliniz olabilir. Uzun vadeli işleri planlarken zamana  yayarak zamanı geldiğinde geç kalmayı engellemiş olursunuz. Kişisel gelişim planı yaparken de bu yöntemi kullanabilirsiniz. Alacağınız eğitimleri, kazanacağınız yetkinlikleri orta, uzun ve kısa vadeli olarak planlarsanız, hem içinde bulunduğunuz zaman dilimini, hem de geleceğinizi görerek, ne zaman nerede olacağınıza karar vermiş olacaksınız.
Planlayıcı kullanın
Randevularınızı, toplantılarınızı mutlaka bir planlayıcı vasıtasıyla kontrol edin. Bilgisayar başında çalışıyorsanız MS Outlook çok pratik bir çözüm. Toplantılarınızın yanısıra gün içinde yapmayı planladığınız işlerinizi de not ederek zamanınızı daha iyi yönetebilirsiniz. Outlook programının otomatik hatırlatma özelliği sizi rahatlatacaktır.
Mobil çalışıyorsanız, cep telefonunuzun ajanda kısmını bu iş için kullanabilirsiniz. Artık neredeyse ajandası olmayan cep telefonu kalmadı. Toplantılarınızı ve randevularınızı organize etmek için çok gelişmiş bir cep bilgisayarına ihtiyacınız yok. Cep telefonu bu işi görecektir.
Telefon Görüşmelerinizi Planlayın
Zamanınızı kendiniz için planlayabilirsiniz fakat işin içine başkası girdimi bütün planınız altüst olabilir. Bunun bir örneğini genellikle telefon görüşmelerinde yaşarız. Bir iş için telefon ettiğimiz kişi konuyu farklı noktalara çekerek konuşmanın uzamasına neden olabilir.  Buna engel olmak için telefon görüşmelerini de planlamak gerekir.
Telefon etmeden önce bir kağıda kısaca ne konuşmak istediğinizi, konuşacağınız konunun ne kadar detayına girmek istediğinizi, konuşmayı kaç dakikada bitirmek istediğinizi kısaca not edin.  Konuşma sırasında bu nota bakarak konuşmayı yönlendirmeye çalışın. Almak istediğiniz bilgilere ulaştıktan sonra da nazikçe konuyu kapatıp konuşmayı bitirin.
Planlarınızda tolerans bulunsun
Bir planama yaparken bitiş tarihleri veya saatleri ucu ucuna olmasın. Mutlaka acil durumlara karşı sizi rahatlatacak bir tolerans bırakın. Özellikle saatlik planlamalarda araya acil işler girmesi sebebiyle gecikmeler çok sık yaşanır.  Herşey planladığınız gibi gitmeyebilir. Gecikmesi problem yaratacak işler için bu yöntemi kullanmanız elinizin ayağınıza dolaşmasını engelleyecektir.
Çöp zamanları değerlendirin.
Günlük işlerimiz arasında “çöp zaman” olarak değerlendirebileceğiniz boş zamanlar oluşur. Bu çöp zamanlar planlı veya plansız olarak karşımıza çıkabilir.  İşe gidip gelirken toplu taşıma araçlarında geçen sure, doktor randevusunda beklerken geçen sure, yemek yaparken yemeğin pişmesi  sırasında geçen sure, bir arkadaşınızla buluşmadan önce erken giden sizseniz geçen süre, veya trafikte kaybettiğiniz sure… Bunlar hep çöp olarak heba olur gider.
Kitap okumak için her gün düzenli olarak zaman ayıramıyorsanız, çop zamanlar sizin için bulunmaz fırsat. Her zaman çantanızda bu gibi durumlarda çıkarıp okumak için bir kitap bulundurmanız hem çöp zamanlarınız çöp olmaktan çıkaracak, hem de kitap okumak için zaman bulmanızı sağlamış olacaktır.
Gerçekten gerekli olan işlere zaman ayırın
Bir işe başlamadan önce kendinize mutlaka bu işi neden yaptığınızı, yapmazsanız ne kaybedeceğinizi, yaparsanız ne kazanacağınızı sorun.  Bu soruları sormadan işe başladığımızda bazen kendimizi gereksiz işlerle uğraşırken buluruz. Gereksiz işlerle vakit harcamak, gerekli olanları kaçırmamıza neden olur. Her işin bir alternatifi vardır mutlaka, önemli olan bir işi yapmak değil o işin sizi amaca götürmesidir. Sonuç alamayacağınız işlerle uğraşmak motivasyonunuzu olumsuz etkiler, performansınızın düşmesine neden olur.
Teslimat tarihini sorun
Yöneticiniz tarafından size bir iş delege edildiğinde ilk yapmanız gereken zaman bilgilerini edinmenizdir.
Bu işin aciliyetinin ne olduğunu, ne zaman  teslim edilmesi gerektiğini, ne kadar detaylı bir çalışma yapmanız gerektiğini baştan sorun. Elinizdeki işlerle çakışıyorsa bunu yöneticinize önceden bildirin. Önceliklendirme konusunda gerekiyorsa fikrini alın. Aldığınız bilgiye göre bir plalama yapın ve kendi yetkinlik ve yoğunluğunuzu da göz önüne alarak ne zaman bitireceğinizi yöneticinize bildirin.
Bazı işler planlandığı gibi gitmeyebilir, öngördüğünüden daha yavaş ilerleyebilir, veya ilerlemenizi engelleyen konular çıkabilir. Tolere edemeyeceğiniz kadar büyük aksaklıklarda mutlaka bilgi verin. Gecikmeleri önceden haber vermek, teslimat gününe eli boş gitmekten iyidir.
Konsantrasyon için kepenkleri indirin.
İş hayatında en çok zorlanan insanlar hayır diyemeyenlerdir. Bir işe tam konsantre olmuşken çalışma arkadaşlarınız sizden bir konuda yardım isteyebilir. Bu durum kimsenin hoşuna gitmez elbette ama yine de işimizi bir kenara bırakıp arkadaşınıza yardıma gittiğiniz olmuştur. Hesapta olmayan vakit kaybı kendi işinizi daha hızlı ve stress altında yapmanıza yol açar. Bazn hayır demek o kadar zor gelir ki, yaşayacağımız sıkıntıyı bile bile boyun eğeriz.
Şunu unutmamak gerekir ki, iş hayatında her koyun kendi bacağından asılır. İyi iş ilişkileri, arkadaşlık, yardımlaşma önemli kavramlardır, fakat size verilen işi zammnında yapmış olmanız hepsinden daha önemlidir. Kendi işinizi aksatırken başkalarına dadılık yapıyor olmanız hiç bir yönetici tarafından taktirle karşılanmayacaktır. O yüzden konsantrasyon için bazen kepenkleri indirmeyi bilmeniz lazım. Sizen yardım isteyen arkadaşlarınıza, nazikçe çok yoğun olduğunuzu, işinizi bitirdikten sonra vakit ayırabileceğinizi söyleyin.

Çalışma saatlerinizi gruplandırın
Her iş için belli başlı yoğun saatler ve dönemler vardır. Kendi çalışma saatlerinizi yoğunluğuna göre gruplara ayırın. Yoğun olacağınız saatlere daha az kritik işlerinizi organize edin. Daha rahat ve yoğunlaşmanıza uygun saatlerde kritik işlerinizi yapın.
Genellikle akşam çıkışı öncesi yoğun saatlerdir. Bütçe üzerinde çalışanlar için de ayın son günleri yoğun geçer. Vardiya usulü çalışılan üretim işletmelerinde ise vardiya değişim saatlerinde yoğunluk yaşanır. Siz de kendi işinizi değerlendirerek sizin için en yoğun zamanları belirleyebilirsiniz.
İşi delege edin
Sizden bir iş yapmanız beklendiğinde, sizin görev ve sorumluluklarınızın dışına taşan çalışmalar gerekiyorsa, bunları delege edin, veya bir ekip kurulması için yöneticinizle görüşün. Bir işi delege ediyor olmanız bunu yapamayacağınız anlamına gelmez. Bu sizin organizasyon ve liderlik konusunda kendinizi geliştirmenizi sağlar. Herşeyi tekbaşınıza yapmanız mümkün olmayabilir. Uygun bir dille gerekli desteği istemekten çekinmeyin.
Başkasının balıklarını tutmayın
Herkesin bildiği ünlü bir söz vardır, birisine yardım etmek istiyorsanız ona balık vermeyin, balık tutmasını öğretin.
İş hayatında bu durum tersine döner. Bazıları sizden kendilerine işi öğretmenizi değil, her seferinde onlara balık vermenizi  ister. Aman dikkat, farkında olmadan kendi vaktinziden çalarak başkalarının işlerini yapar hale gelebilirsiniz. Onlar sizden işi yapmanızı istedikçe siz işin nasıl yapılacağını söyleyin. Öğretmeye üşenip siz yaparsanız bir de bakarsınız iş sizin işiniz oluvermiş. Bırakın kendi balıklarını kendileri tutsunlar.

İş bittiğinde durun
Bir işi planlarken işin başında vermeniz gereken kararlardan biri de ne kadar detaya ineceğiniz, tam olarak nerede duracağınızdır.  Bazen kendimizi işe o kadar kaptırırız ki, hedefe ulaştığımızda hızımızı alamayarak koşmaya devam ederiz. Hedefe ulaştıktan sonra yaptığımız fazla çalışmalar zaman kaybı olabilir. Daha detaylı çalışmalar için devam etmek zaman zaman faydalı olabilir, sizi çok daha verimli sonuçlara götürebilir ama bu eğer yapacak daha önemli bir işiniz yoksa geçerlidir. İşe başlarken yöneticinizle anlaştığınız hedefe ulaştığınızda kendinize bir rapor hazırlama görevi verin. Bu raporu hazırladığınızda gerçekten hedefe ulaşıp ulaşmadığınızı göreceksiniz.  Hem zamanınızı planlamanızı sağlamış hem de sunum için dökümanlarınızı toparlama işini aradan çıkarmış olacaksınız. Hazırladığınızı rapor sizin derli toplu ve sonuç odaklı bir çalışan olduğunuzu gösterecektir. Raporda yer alacak başlıklar şu şekilde olabilir
·         Yapılacak çalışmanın adı
·         Çalışmaya katılalar
·         Amacı
·         Öngörülen bitiş tarihi
·         Gerçekleşen bitiş tarihi
·         Ulaşılması istenen hedef
·         Ulaşılan hedef
·         Yorum / Sonuç

Bir gün gelir, bir gün kalır!
Bir işi yapmanın en zor kısmı başlamaktır. Bu zorluk kendisini ardı arkası kesilmeyen ertelemeler şeklinde gösterir. Ne zaman o işe el atılsa “sonra yaparım” denir de o “sonra” hiç gelmez. Çünkü adı konulmamıştır. Hangi gün hangi saatte başlanacağına karar verilmemiştir. Eğer bu çalışma bir başkası tarafından tetiklenmiyorsa teslimat tarihine kadar iş sürüncemede bırakılır. Ne zaman ki teslimat tarihi gelir, o zaman panik başlar işte. O saatten sonra yapılan işten de kimseye hayır gelmez. Bir işten iyi bir sonuç çıkartmak emek ister, tekrar tekrar kontrol ister.
Erteleyi ortadan kaldırmak için ne yapmalıyız.
Yöneticinize söz verin:
İşi aldığınız zaman tahmini bir bitirme tarihi verin ve yöneticinize  o tarihte bitireceğinizin sözünü verin.  Eğer hedef tarihiniz belli olursa bu sizi işi bitirmek için kamçılayacaktır.
İşe başkalarını da dahil edin:
Eğer birilerinden bilgi veya destek almanız gerekiyorsa o kişileri de işe dahil edin ve onlarla toplantı organize edin. Bu toplantıları mümkünse Outlook üzerinden organize edin. Eğer işin içinde başkaları olursa onları takip ederken kendi işinizi de takip etmek zorunda kalacaksınız.
Kendinize akabinde yapacağınız güzel bir proje edinin.
Elinizdeki iş sıkıcı geliyorsa daha çok ilginizi çekecek bir projede çalışmak istediğinizi yöneticinizle paylaşın ve elinizdeki iş biter bitmez başlayabileceğiniz bir proje seçin. Böylelikle daha çok severek yapacağınız yeni projenize başlayabilmek için biran önce elinizdeki işi bitirmeye gayret göstereceksinizdir.
Kendinizi ödüllendirin:
İşi bitirmeniz durumunda kendinize bir ödül vaadedin. Böylelikle ödülünüzü gönül rahatlığıyla almak için işinizi biran evvel bitirmeye gayret gösterdiğinizi göreceksiniz.
Bilinçli olun:
Erteleme duygusunun sizi yönetmesine izin vermeyin. Erteleme duygusunu hissettiğinizde kendinize bunun gerçek olup olmadığınız sorun. Kendinize karşı dürüst olun. Erteleme bahanesini sorgulayın. Mantıklı bir cevap bulamama yüzdenizin çok büyük olduğunu göreceksiniz.
Yine de erteleme duygusu bin bir çeşit bahaneyle önünüze çıkabilir. Siz her ihtimale karşı tetikte olun.

16 Aralık 2010 Perşembe

Swot Analizi Nedir?

Kişisel gelişim yolculuğunuzda başvurmanız gereken temel araçlardan biri, stratejik planlama metodu olan SWOT Analizidir. Bu analiz sayesinde kendi yetkinliklerinizi ve içinde bulunduğunuz çevrenin şartlarını aynı anda değerlendirerek almanız gereken aksiyonlara karar verebileceksiniz.

Swot Analizi genellikle şirketler için uygulanır, fakat bu analiz günümüzde yaygın olarak kişisel bazda kulanılmaya başladı. Kurumsal şirketler belli dönemlerde çalışanlarından swot analizlerini yapmalarını isterler.

Swot analizi İngilizce Strenghts, Weaknesses, Opportunities ve Threats kelimelerinin baş harflerinden oluşur. Güçlü yönler, Zayif Yönler, Firsatlar ve Tehditlerin bir arada değerlendirilmesini sağlar.

Swot analizi bir hedef veya amaç belirlenerek başlanmalıdır. Hangi sektörde, hangi alana kendinizi tanımlamak istiyorsunuz.
Değerlendirmemizi 4 ana başlık altında toplarız.

Güçlü Yönler: Kişi veya şirketin sektördeki rakiplere göre avantajlı oldukları yetkinlikler.
Zayıf Yönler: Kişi veya şirketin sektördeki rakiplere göre dezavantajlı oldukları yetkinlikler
Fırsatlar: Sahip olduğunuz olanaklar, çevrenizin size sağlayacağı güç, v.b
Tehditler: Size problem yaratabilecek çevresel etkiler, sizin dışınızda gelişen olaylar.


Daha iyi anlaşılabilmesi için bir örnek üzerinden anlatacağım. Mesela yeni mezun ve otomotiv sektöründe iş arayan bir mühendis için bu analizi yapalım.

Güçlü Yönler:
Yaz stajlarını otomotiv sektöründe yapmış olmak
İngilizce eğitim veren bir üniversiteden mezun olmuş olmak
Girişken, sosyal ve azimli karaktere sahip olmak

Zayıf Yönler:
Hiç iş tecrübesinin olmaması
Hatrı sayılır bir referansa sahip olmamak

Fırsatlar:
İş bulma sitelerinde çok sayıda eleman ilanı olması
İngilizce dilinin otomotiv sektöründe aranan bir dil olması

Tehditler:
Çok sayıda iş arayan kalifiye mühendis olması
Yeni bir krizde işsiz kalma riski

Bu verileri bir arada toplayacağımız çizelge aşağıdaki gibidir.




Veriler ilgili hücrelere kısaltmalar halinde yazılır. Analiz aşamasında veriler, içsel, dışsal, pozitif ve negatif olarak sınıflandırılır.

Güçlü ve zayıf yönler içsel verilerdir. Bu veriler sizin kişisel olarak sahip olduğunuz veya olmadığınız yetenekleriniz, bilgi ve becerilerinizden oluşur. Dış çevreyle ilgili konular bu alana girmez.
Fırsatlar ve Tehditler ise dışsal verilerdir. İçinde bulunduğunuz ortam ve çevreden kaynaklanan, sizin etki edemediğiniz, sizin dışınızda gelişen konular bu alana girer.

Güçlü yönler ve fırsatlar pozitif verilerdir. Bu verileri avantaj sağlamak için kullanmalısınız. Mümkün olduğu kadar bu yönleri ön plana çıkarıp avantaj elde etmeye çalışmalısınız.

Zayıf yönler ve tehditler negatif verilerdir. Bu verileri mümkün olduğu kadar pozitif yönlerinizi kullanarak telafi etmeye çalışmalısınız.

Örnek olarak aldığımız kişinin ne yapabileceğine bakalım.

Genç mühendis arkadaşımızın otomotiv sektöründe hiç iş tecrübesi yok, fakat daha önce staj yapmış. İş görüşmelerinde mümkün olduğu kadar staj süresince öğrendiklerinden, staj çalışmasının kendisine kattıklarından örnekler vermelidir. Azimli ve girişken bir yapıda olduğundan bahsederek alışma sürecini normal bir çalışana göre daha kısa tutarak yetkinliklerini hızlı bir şekilde artırmak için azimle çalışacağından bahsetmelidir.
Bir diğer zayıf yön ise referansa sahip olmaması.İş görüşmesine gitmeden önce staj yapmış olduğu firmada kendisi ile ilgilenen kişiyi arayarak referans olmasını rica edebilir, böylece bu zayıf yönü de güçlü yönüyle gidermeye çalışabilir.

Tehdit olarak karşısına çok sayıda iş arayan kalifiye rakiplerinin varlığı çıkmıştır. Arkadaşımızın iyi derecede İngilizce bilgisi var. İlanlarda ön koşul olarak İngilizce bilgisinin aranıyor olması rakiplerinden bir adım önde olasını sağlayacaktır. Kaldı ki, rakipleri çok olsa bile, fırsatlar arasında piyasadaki eleman ihtiyacının fazlalığı dengelemeyi sağlayacaktır.
Ülke çapında gelecekte gerçekleşecek muhtemel bir kriz için arkadaşımızın şimdiden tedbir almasında fayda var. Kabul edileceği işte kısa sürede tecrübe sahibi olarak yüksek performansını göstermesi gerekir. Bunu da azimli ve girişkenlik olan güçlü yönünü kullanarak yapmalı.

Swot analizinin asıl amacı güçlü yönlerimizi ve fırsatlarımızı kullanarak gideremeyeceğimiz bir zayıf yönümüz veya karşı karşıya olduğumuz bir tehdit olup olmadığını görmektir.
Eğer bu şekilde bir zayıf yönümüz veya tehdit varsa hızlı bir şekilde gelişim planı hazırlayarak öncelikli olarak bu alanlara yönlenmeliyiz.

Yenilgi sizi güçlendirir

Halk arsında yaygın olarak söylenen bir söz vardır “Öldürmezse güçlendirir”. Son derece doğru.
Yenilgiler hayatımızın doğal bir parçasıdır. İş hayatımda her zaman yeniligilerin beni daha güçlü kılacağına inanırım. Başarıya giden yolda tökezlemeden ilerlemek mümkün değildir. Birçok insan bunu bilmediği için tökezlediklerinde motivasyonlarını kaybederler ve başaracaklarına olan inançları kırılır.
Kaybetmek sadece sizin başınıza gelmez. Herkes hayatında büyük veya küçük yenilgilerle karşılaşır. Yenilmiş olmanız sizin kişisel yeteneklerinizle ilgili değildir. Önemli olan düşmüş olmanız değil, düştükten sonra kalkacak gücü kendinizde bulabilmenizdir.
Ben bambaşka bir bakış açısına sahibim. Yola çıktığımda bunun bir engelli koşu olduğunu ve önüme sayısını bilmediğim engeller çıkacağını bilirim. Ama ödülüm orda,  yolun sonunda benim ona ulaşmamı bekliyordur.
Önüme çıkan her engeli ilk seferde aşamayabilirim. Bu benim yetersiz olduğum anlamına gelmez. Tekrar deneyerek başarabileceğimi bilirim. Takıldığım her engel, aşmak için çaba göstermemi sağlar ve o engeli aşmış olmayı engelin kendisine borçlu olduğumu bilirim. Bilirim ki karşılaştığım her engel beni önümdeki diğer engeller için hazırlamaktadır. Bilirim ki aştığım her engelde hedefimle aramdaki mesafe biraz daha kısalır. Her engelde daha tecrübeli olurum  her engelde daha soğukkanlı olurum. Her engelde daha aşina olurum. Bazen engeller o kadar zorlu çıkar ki, adeta dibe vurduğumu hissederim. Bu beni daha çok hırslandırır. Bazen yenilgilerden öylesine bunalırım ki tekrar deneyecek enerjiyi kendimde bulamam. Böyle durumlarda kaybettiklerimin bana neler kazandırdığını düşünür ve tekrar denemeye başlarım. Bilirim ki ikinci demememde ilkine göre daha tecrübeli ve daha güçlüyüm. Başaramasam bile üçüncü denememde çok daha güçlü ve tecrübeli olacağım, dördüncüde çok çok daha fazla. Ta ki başarana kadar.
Şunu unutmamalıyız ki, yenilgiler bize paha biçilemez deneyimler öğretirler. Bizi başarıya daha çok yaklaştırır. Bu yüzden her yenilgi başarı zirvesine giden merdivende bir basamak gibidir. Bazen tırmanırsınız, bazen üstünde durduğunuz basamakta biraz soluklanıp bir sonraki adımı planlarsınız.
Üniversiteyi bitirdiğimde her yeni mezunun yapacağı gibi birçok firmaya başvurdum. Gelen tüm görüşme davetlerine koşa koşa gittim. İlk işime kabul edilene kadar toplam 7 ayrı firmayla görüştüm.
Olumsuz yanıt aldığım her görüşmede bir sonraki için kendime birşeyler kattığımı farkettim.  Bir sonraki görüşmede daha farklı eksiklerimi gördüm, bu böyle sürüp gitti. 7. görüşmemde artık iş görüşmesi uzmanı olmuştum nerdeyse.
Eğer işe kabul edildiğim firma ilk görüştüğüm firma olsaydı muhtemelen kabul edilmeyecektim. Önceki görüşmlerimden almış olduğum olumsuz cevapları yenilgi olarak değil, hedefe giden yolda aşmam gereken engeller olarak gördüm ve beni güçlendirdiklerini farkettim.
Uzun yıllar geçti, meslek hayatında deneyim edindim, geriye dönüp baktığımda meslek hayatımın ilk yıllarında ne kadar doğru bir bakış açısı geliştirdiğimi görüyorum. Bu bakış açısını asla değiştirmedim. Her ileri görüşlü insanın yaptığı gibi, yenilgilerimden ders çıkarıyorum, ve bana yaşattıkları tecrübe için onalarla gurur duyuyorum.
Emekleme safhasından yürüme safhasına geçen bir bebeği düşünün, her adımında sendeler, takılır, ve sık sık düşerek kendini incitebilir. Bizler bunu çok doğal olarak karşılarız “düşe kalka öğrenecek” deriz.  İş hayatında da durum pek farklı değildir. Yaşımız tecrübemiz ne olursa olsun, değişen teknoloji ve değişen çalışma şartlarına uyum sağlamak için düşe kalka ilerleyeceğiz.

İlham Kaynağı olmak

İnsanların birisi hakkında "inanılmaz" dediğini ne sıklıkla duyuyorsunuz. Ne sıklıkla birilerinin seçmiş olduğunuz yolda size ilham kaynağı olduğunu hisedersiniz.
Başkaları için ilham kaynağı olmak, başkalarnınınkolayca yapamayaağı işleri başarmış olmaktan geçer.
Hayatınızda geliştirmek için seçtiğiniz bir alan var ve siz sadece başarmak değil, inanılmaz olanı gerçekleştirmek istiyorsunuz.Başkalarını başarınızla etkilemek, onlara ilham kaynğı olmak ve başarı için sizin yolunuzu seçmelerini istiyorsunuz.
Peki bunu yapmak için siz hangi yoldan yürümelisiniz.
1: Gerçeklten sevdiğiniz bir alan seçin: Bir alanda çok başarılı olmak için gerçekten severek ve gönülden gayret göstermek şarttır. Gerçekten severek yapmadığınız işlerde de başarı elde edebilirsniz. Ama başkalarına ilham kaynağı olacak kadar ileri gitmeyeceksinizdir.
2:Hedefiniz Olsun:  Ulaşmak istediğiniz noktayı işin başında belirleyin, ve bu sizin hedefiniz olsun.  Seçtiğiniz hedef size heyecan katsın. Ne olursa olsun bu hedefe odaklanın ve bu yolculukta bazı fedakarlıklarda bulunmanız gerektiğini yolun başında kabullenin.
3: Büyük Düşünün: Kendinize bir hedef belirlerken seçtiğiniz hefein büyüklüğü sizi korkutmasın. Zaten sıradan bir hedef seçmiş olsanız, başarsanız bile ilham kaynağı olamayacağınızı düşünün. Sizi diğerlerinden farklı yapan, seçtiğiniz hedefin büyüklüğü olmalı. Kendinizi bütün gücünüzle bu hedefe yönlendirin. 
4: Israrcı Olun: Ufak başarısızlıklar sizi hayalkırıklığına uğratmasın, unutmayın hiç bir bilimsel buluş ilk denemede ortaya çıkmamıştır. Eğer bilim adamları ilk denemelerinde pes etselerdi muhtemelen  hala mağaralarda yaşıyor olaaktık. Kendinize bir plan hazırlayın. Bazı istisnai durumlar bu planınızda aksamalara sebep olabilir. Birkaç kez aksama yaşadıktan sonra tekrar planınıza geri dönün, nasıl olsa aksadı deyip peşini bırakmayın. Günlük hayatınızda hedefiniz için mutlaka alternatif bir zamanınız olsun.
5:Bu işi sizden daha iyi yapanlar var diye demotive olmayın: Seçmiş olduğunuz alanda siden çok daha iyi olanlar olabilir. Bu sizin onlardan daha iyi olabileceğiniz anlamına gelmez, yolunuzda durmadan ilerlemeye devam ettiğinizde onlara ulaşacak ve geçeceksiniz.
6: Sizi örnek Alanları Benimseyin: Sizi ilham kaynağı olarak gören insanları faredin.  Birçok kişiye ilham kaynağı olduğunuzu görmek sizi şaşırtacaktır.  Takipçilerinizle konuşun, onlara deneyimlerinizi anlatın. İnsanlar sahip olduğunuz birikime saygı duyacaklardır.

Başarıyı tetikleyen alışkanlıklar

Alışkanlıklarınız günlük hayatınızda ne kadar büyük bir rol oynar? Kuşkusuz çok büyük. Alıkanlıklarımız vasıtasıyla yaptıklarımız sayesinde birçok olumlu fayda sağlarız. Mesela neler mi:
Sabahları erken kalkmak sayesinde güne daha zinde başlamak
Hergün posta kutunuzu kontrol  ederek mektuplarınızı zamanında elimize ulaşmasını sağlamak
Faturalarınızın son ödeme tarihini takip ederek, ceza bedeli ödememek
Hergün en az bir gazete okuyarak güncel haberlerden kopmamak
Çalışma masanızı düzenli tutarak aradıklarınızı kolaylıkla bulabilmek
Düzenli spor yaparak sağlıklı bir yaşama sahip olmak
İş gününüzü planlayarak zamanı daha verimli kullanmak

Disiplin ve motivasyon ile alışkanlıklarınızı yönetin.
Bazı alışkanlıklar disiplin ister, özellikle de yaptığımız eylemi alışkanlık haline getireceğiniz sure içerisinde. Alışkanlık haline getirene kadar siz davranışınızı yönetirsiniz, alışkanlık haline getridikten sonra ise davranışınız sizi yönetmeye başlar. Bir davranışın alışkanlik haline dönüşmesi için belli bir sure geçmesi gerekir. Bu sure içerisinde günlük yaşam dinamiğiniz içinde alışkanlık haline getirmeye çalıştığınız davranış yavaş yavaş kendine yer edinir, siz farketmeden en uygun saati  ve süreyi seçer. Düşünceleriniz yapmakta olduğunuz eylemin olumlu faydalarını görmeye gayret gösterir. Kişi bu sırada yapmakta olduğu eylemin boşuna olmadığına kendisini ikna etmişse bu süreç daha hızlı atlatılır. Davranış görev olmaktan çıktığı andan itibaren zevk vermeye başlar, günlük hayatta yeri sağlamlaşır.

Aynızamanda kötü alışkanlıklar da başarı üzerinde rol oynar. Bazı kötü alışkanlıklar etkisini anında gösterir. Mesela televizyon izlemek veya sağlıksız besinler tüketmek gibi.
Alışkanlıklarımızı bilinçli bir şekilde edinebileceğimiz gibi biz farkında olmadan da şekillenebilriler.  Önemli olan o alışkanlığı kontrol altına alabiliyor olmanızdır.

Mesela akşam yemeğinden sonra televizyonun karşısına oturduğunuzda kaç saat izleyeceğiniz hakkında bir fikriniz oluyor mu? Çoğunlukla televizyonun karşısına bir kez oturuldu mu, uyku saatine kadar kalkmak mümkün olmuyor. İzlediğiniz programların ne kadar gereksiz olduğunu bilseniz de, her dakiikasını eleştirseniz, televizyon yapımcılarının insanları bağımlı hale getirdiğini bilseniz bile televizyonu kapatmaya eliniz gitmez.
Aynı davranışı sofra başında da gösteririz, doyduğumuzu bile bile, yemeye devam ederiz.
Ya da işe geç kalacağımızı bile bile biraz daha uyumak için yataktan kalkmayız.
Alışkanlıklarınızın sizi yönetmesine izin vermeyin. Onlar sizden daha güçlü değiller çünkü onları oraya koyan sizsiniz. Bu davranışları farkında olmadan alışkanlık haline getirebildiğiniz gibi onlardan kurtulmanız da yine sizin elinizde.

Yapmanız gereken vazgeçmek istediğiniz her alışkanlığa karşı bir anti-alışkanlık geliştirmek. 
Mesela televizyon izlemek alışkanlığı yerine kitap okuma alışkanlığınızı geliştirebilirsiniz. Herkesin ilgi alanına girebilecek kitaplar bulabilmek mümkün. Evinizde sizin haricinizde televizyon sürekli açık tutuluyorsa, televizyon karşısına her oturduğunuzda kendinizi bir sure ile kısıtlayabilir, sure dolduğunda kalkma alışkanlığı edinebilirsiniz.

Yataktan kolay kalkamama alşkanlığına karşı ise, sabah ofise giren ilk kişi olma alışkanlığını geliştirebilirsiniz. Bu hem diğer insanların gözünde işinize bağlılığınıızın güçlü olduğunu gösterecektir, hem de diğerlerinden önce gelmiş olmak siz farkında olmadan kendinizi daha tecrübeli ve işine hakim hissetmenizi sağlayacaktır.
Steve Pavlina,  30 Days to Success isimli kitabında , bir davranışın alışkanlık haline gelmesi için 30 günlük bir sure geçmesi gerektiğini yazmış.

Bu sure kişiden kişiye değişebilir. Aile yapısı, toplumsal düzen, çalışma ortamı, ekonomik düzey gibi etkenler tetikleyici veya demotivatör olarak sürecin uzayıp kısalmasına sebep olabilir. Hatta bu sure kişinin edinmeye çalıştığı farklı alışkanlıklar arasında da değişkenlik gözterebilir. Eğer edinmeye çalıştığınız alıkanlığı bir anti-alışkanlık olarak geliştirmeye çalışıyorsanız bu süreyi biraz daha uzatabilir.
Bu süreçte savaşmanız gereken pesetme girişimleriniz de olacaktır. Bunu engllemek için kullanabileceğinbiz yöntemler:

Öncelikle edinmeye çalıştığınız alışkanlığın sizin için gerçekten gerekli olup olmadığına karar verin, araştırma yapın. Daha sonra kendinizi bu alışkanlığın faydaları hakkında ikna edin.  Elde edeceğiniz faydalara odaklanın.
Alışkanlık günlüğü tutun. Edinmeye çalıştığınız her alışkanlık için başlangıç tarihini not edin. Hergün kısa kısa deneyimlerinizi yazın. Karşılaştığınız zorlukları not edin.
Çevrenizdekilerden bu süreçte size destek olmalarını ve sizi motive etmelerini  isteyi
Sihirli bir değnek sahibi olmadığınızı, alışkanlığınızı oturtana kadar disiplinli bir tekrar sürecinden geçeceğinizi asla unutmayın.

Bilgi Paylaşma

Ekip çalışmasının özllikle yoğun olduğu sektörlerde bilgi paylaşımı hayati önem taşıyor. 
Bilgi paylaşımının ne kadar önemli ve etik bir davranış olduğunu herekes bilse bile sık sık bilgi saklayani paylaşımdan kaçınan çalışanlarla karşılaşmak mümkün. Bilgi paylaşımının ne kadar önemli olduğunu kanıtlayacak birçok neden ortada dururken, neden birileri bundan kaçınıyor.
Genellikle birçok insane rekabeti hisseder. Yanlış yönetim stratejilerinin de tetiklemesiyle insanlar kendi kabuklarına çekilip bildiklerini paylaşmaktan kaçınır hale gelirler. Çalışanların şirketin ortak hedefleri doğrultusunda değil de diğer çalışma arkadaşları göz önüne alınarak değerlendirilmesi insanları bu rekabet ortamında bilgi birikimlerini ellerindeki silah gibi kullanmaya itiyor.

Bu şartlar altında olsa dahi yapacağınız en kötü şey bilgi saklamaktır. Bunu yapmak için geçerli sebepleriniz olabilir fakat paylaşırsanız diğerlerinin de paylaştığını göreceksiniz.
Bilgi paylaşmamaktaki en büyük etken, o bilgiyi bilen tek kişi olma avantajınızı kaybetmemek istememektir.  “Başkalarının bilmediği şey, bildiğim en iyi şeyir” düşüncesi kişileri paylaşımdan alıkoyar.
Yapılması gereken bütün bilginin paylaşımıdır. İyi düşündüğünüzde bunun ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz. Eğer takım arkadaşınız sizing yetkin olduğunuz konudda bilgi sahibi değilse, elinizden gelenin en iyisiniz yapın ve ona öğretin.Ne de olsa işveren size iş sonucu almanız için ödeme yapıyor, paylaşmama arzunuz yüzünden işleri yokuşa sürmeniz için değil.
Çalışam ekibinizle bildiğiniz herşeyi paylaşmanız ve sorulara karşı açık olmanız sizing uzman olduğunuz konuda rahat hissetmenizi sağlayacaktır. İyi bir ekip üyesi olmak sizin takım içinde ne kadar rahat katılım sağladığınızla doğrudan ilgilidir. Bu davranış sizin ekip içindeki yerinizi güvende tutacaktır. Sizi yedekleyecek birilierinin olması da sizing ofis dışında olduğunuz zamanlarda işin aksamasını engelleyecektir. Böylece ofise döndüğünüzde sizi bekleyen problemlerle karşılaşmamış olacaksınız.
Profesyonel hayata, daha önce hissettiğiniz bu korkuların ne kadar amatör olduğunu göreceksiniz. İşinizle ilgili tüm korkularınız birgün çok anlamsız gelecek ve en amansız korkularınıza bile gülebilecek tecrübeye sahip olacaksınız.

Kendi yetenek koçluğunuzu kendiniz yapın

Eğer büyük bir şirkette çalışıyorsanız bu terime yabancı değilsiniz demektir. Yetenek koçluğu sistemi, daha verimli ve yetkin çalışanlar yetiştirmek için, kurumsal firmalar tarafından kurgulanmış bir gelişim sistemindir. Sitemin temelinde yatan düşünce hepimizin belli yetenkelere sahip olduğu gerçeğidir. Fakat hepimiz yeteneklerimizi geliştirmek için zaman ve desteğe ihtiyaç duyarız. Şirketler çalışana bu zamanı tanımak ve gelişim planlamasını doğru bir şekilde yapmak için koçluk sistemini kullanmaktadır.
Yetenek koçluğu sistemi yelpazesinin altında genellikle bazı alt prosesler mevcuttur.
Performans yönetimi
İşvereninizin şüphesiz sizden en büyük beklentisi iyi bir performanstır. Performansınızın beklenen seviyenin altında olup olmadığını görnek için performans yönetim sistemi geliştirilmiştir. Çalışma yılı başında her çalışandan beklenenler ortaya koyulur, yıl sonuna kadar takip edilir ve gerçekleşme oranlarına göre matematiksel verilere dökülür. Her yarı dönemde gidişat yönetici tarafından gözden geçirilerek, aksaklıklar varsa önlemler alıp gerekli yönlendirmeler yapılarak çalışanın performansı en üst seviyede tutulmaya çalışılır. Burada özellikle yöneticilerin özellikle dikkat etmeleri gereken husus çalışanla hedef belirlerken ve puanlama yaparken çalışanla hemfikir olmaktır. Çalışanın performansını geliştirebilmesi için kendisine verilen görevin şirkete kazandıracakları hakkında bilgisiolmalı ve bu görevin gerekliliğine inanmalıdır.
Öğrenme ve Geişim
Yaşınız kaç olursa olsun elinize bir kitap alıp birşeyler öğrenmek için geç değil. Yetenek koçluğunun önemli bir ayağı da öğrenme ve gelişimdir.
Büyük firmalarda yüğrütülen uygulamalarda çalışanların performans yönetimi sonucunda gelişmeyte açık görülen yönleri için eğitim talebinde bulunmaları istenir. Çalışan yöneticisinindesteğiyle kendisine bir gelişim planıhazırlar ve eğitim öngörülerini yapar. Eğitimler gerçekleştikten sonra çalışandan, öğrenmiş olduklarını işinde uygulaması beklenir.
Ödüllendirme
Genellikle ödüllendirmeniz performansınıza bağlı olarak değerlendirilir. Eğer başarılı bir yıl geçirmiş, bütün hedeflerinizi beklenen seviyenin üstünde gerçekleştirmişseniz, muhtemelen bir ödüllendirmeye tabi tutulacaksınızdır.
Eğer hedeflerinizi beklenen seviyede gerçekleştiremediyseniz veya şirketin genel performansı düşükse, bu gibi durumlara ödüllendirme yapılmayacaktır.
Şirketler ödüllendirme sistemini kullanarak bir motivasyon aracı yaratmaktadırlar. Ödülendirme sisteminin performansa yansıoyabilmesi için yıl sonu performans değerlendirmesi ile kısıtlı tutulmaması gerekmektedir. Kurumsal firmalarda fazla mesai ücreti ödemek, çalışanın verdiği öneriden prim alması, ayın en başarılı elemanı seçimi gibi yöntemler uygulayarak motivasyon ve performansı artırmayı hedeflemektedirler.
Yetenek koçluğuna neden ihtiyaç duyarız.
Hepimizin yetenekleri vardır. Bazı yeteneklerimiz diğerlerine kıyasla daha gelişmiştir.  Bazı yeteneklerimiz doğuştan gelir,bazılarını uzun uğraşlar sonunda kazanırız. Bazı yeteneklerimizi yapığımız işte direct kullanabilirken, bazı yeteneklerimizin yaptığımız işle hiç ilgisi olmaz. Bu yüzden kendi yeteneklerinizi yönetebilmeniz kariyeriniz için hayati önem taşır.
Kendi kariyer koçluğunuzu yaparken sadece yetenekli olduğunuzu düşündüğünüz alanlara yönlenmeyin. Aynı zamanda hedeflediğiniz noktaya ulaşmak için gerekli olduğunu düşündüğünüz yetenekelrinizi de geliştirmeya çalışın. Bunu yaparken tıpkı kurumsal şirketlerin uyguladığı gibi siz de kendinize bir system kurun.
Kendinize belirli bir dönem için hedefler koyun, hedefleriniz net olsun.Hedefinizi ölçeceğiniz dönem 1 yıl gibi uzun bir dönem olmasın. Eğer uzun bir dönem seçerseniz sonucu beklerken heyecanınızı kaybedebilrisiniz. 1 Yıl yerine 3 aylık dönemler daha verimli sonuçlar almanıza yardım edecektir.
Belirlediğiniz dönem sonunda elde ettiğiniz sonuçları objektif bir şekilde değerlendirin ve gelişim planınızı güncelleyin. Hedeflerinize ulaştığınızda kendinizi ödüllendirin. Gerçekleştirdiğiniz her hedef için kendinize motivasyonunuzu artıracak ödüller verin. Fakat şunu unutmayın ki, hedeflerinize ulaştığınızda alacağınız en büyük ödül, gerçekleştirmiş olduğunuz hedefe ulaşmış olmanın gururu ve çevrenizdeki insanların sizi ilham kaynağı olarak alması olacaktır.